Sayfalar

7 Mart 2021 Pazar

İNSANLIK EVRENSELDİR ,MEKANLAŞTIRILAMAZ.

 Sinema sanatçısı Hüseyin Baradan, eşi Hayriye Baradan ile Yunan Adaları'na gemiyle çıktığı gezide büyük bir acı yaşadı...

Gemi Girit'e yaklaşırken eşini kaybetti , yapayalnızdı...
İşte o an kendi deyimiyle karşısında bir " melek " buldu...
" Melek " , Girit'te bir seyahat acentasının sahibi Manolis Gavrilakis'ti...
Gavrilakis, İlk kez gördüğü bu Türk'ün acısına ortak oldu , sıkıntılarını paylaştı... " Annem " dediği Hayriye Baradan'ın cenazesinin İzmir'e çok kısa bir süre içinde gelmesini sağladı...
" Kurban Bayramı'nda , 45 yıllık eşim Hayriye Baradan'la uzun süredir görmeyi düşlediğimiz Yunan Adaları'na gideceğimiz için çok mutluyduk " diye söze başladı
Hüseyin Baradan...
Günlerdir sadece çok yakınlarının bildiği bir sırrı açıklamadan önce derin bir soluk aldı , " o acı günlere dönmek canımı acıtıyor ama artık yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum " dedi ve başladı anlatmaya...
" Kurban Bayramı'nda Yunan Adaları'na düzenlenen bir geziye eşimle birlikte iştirak ettik... Gezi Kuşadası'ndan başlayacak , Mikonos , Rodos , Girit ve Santorini Adaları'nı kapsayacaktı. Gemimiz " Odesus " mükemmeldi...
Gemi kaptanı, 10 yaşına kadar Türkiye'de yaşamış bir Rum çocuğuydu. Gemide Türkler de vardı... Hatta Batı Dersaneleri'nin sahibi de eşiyle birlikte gemideydi...
Rodos'a geldiğimizde, özel bir gündü...
Eşime " dolaşmaya çıkalım mı" dedim... " Kendimi iyi hissetmiyorum , ben gemide dinleneceğim . Sen gez gel " dedi bana...
Dışarı çıktım ama her yer kapalıydı . Açıkçası eşim yanımda olmadan pek keyif alamadım... Kısa sürede döndüm gemiye...
Girit'e doğru yola çıktık...
Akşam yemeğinde yine dostlarımızla birlikte eğlendik... Saat 09.30 sıralarında gemi sallanmaya başladı . Eşim tedirgin oldu , " Hüseyin ben kamarada dinleneceğim " dedi.
Ben de onu yalnız bırakmak istemedim.
Odamıza çekildik... Bu arada, eşim " ben fena oluyorum " deyince telefonla doktoru çağırdım.. İnanmazsınız ama, bir ambulansta bile olmayacak sıhhi teçhizatla, bir doktor ve iki hemşire iki dakika içinde kamaraya girdiler.
Hemen eşime müdahale ettiler... Tansiyonunu ölçtükleri sırada , " Hüseyin, ben ölüyorum " dedi ve gitti...
O doktorların gayretini yaşamayan bilemez . Ama sonuçsuz kaldı...
Donup kaldım... Beni dışarı aldılar . Gemi personeli benim için seferber oldu . Girit'e geldik , gemi kaptanı , iki hemşire ve ben karakola , ifade vermeye gittik.
Gemi iki saat sonra kalkacak... Bize iştirak eden rehberler de " ihtiyacınız olur ", diyerek 500 dolar bırakıp gittiler... Girit Adası'nda yapayalnız bir adamım . Param kısıtlı... Beni morga götürdüler , polis ifademi aldı.
Perişan bir haldeyim . Karakolda genç bir adam var... Birden, " Ben size yardım etmek istiyorum " dedi , " Ben Comodor Seyahat Şirketi'nin sahibi Manolis Gavrilakis..."
Kendisine " Çok teşekkür ederim " dedim...
" Bakın çok yorgunsunuz . Ben şimdi sizi bir otele götüreceğim . Biraz dinlenin " dedi...
Peki deyip çıktık,
" Astoria " diye 5 yıldızlı bir otel... Orada sıkıntılıydım , yerimde duramadım... Az sonra Manolis eşiyle birlikte geldi . Yarı İngilizce , yarı Rumca anlaştık..
Sohbetimiz sırasında , kendisine " Manolis , benim vizem yok , gemi de gitti ben şimdi ne yapacağım " diye sordum...
" Sen bunu hiç düşünme . Ver bana pasaportunu , için rahat olsun..." diye yanıtladı sorumu...
" Manolis ne yapmam gerekiyor " diye tekrar sordum...
" Beni dinler misin " dedi " Sen şimdi buradan git... Hayriye Anne'yi bana teslim et.."
Bir an şaşırdım.. " Hüseyin ilk kez gördüğün bir adama nasıl güvenirsin ? " diye kendi kendime konuşurken , ondan bir teklif daha geldi:
" Ben size birşey sormak istiyorum... Sizde çok kıymet verilen kendinden büyük insana ne denir ?.."
" Ağabey " dedim..
" Müsaade edersen ben size ağabey diyeceğim . Buyrun yazıhaneme gidelim " dedi.
Yazıhane çok güzel bir yerde... Ben ağlıyorum , ama onun nişanlısı benden fazla gözyaşı döküyor . Şaşkın bir haldeyim...
Manolis , " Ağabey " dedi , " Ben herşeyi ayarladım . Şimdi sen buradan uçağa bineceksin , Atina'ya gideceksin... Havaalanında seni bir araba karşılayacak . Şoförün elinde, isminin yazdığı bir levha göreceksin . Otelde 134 nolu odada kalacaksın.
Şoför ertesi sabah seni otelden alacak , Atina Havaalanına gideceksin.. Oradan Türk Hava Yolları'nın 10.45 sefer sayılı uçağına bineceksin . İstanbul'a vardığında 14.35'te kalkan İzmir uçağına bineceksin..."
Bunları söyledikten sonra , yazıhanesinin bir köşesinde bulunan " ikonu " bana uzattı ve ekledi:
" Ağabey sen Müslümansın . İnanmayabilirsin ama al çantana koy . Bu seni rahatlatır..."
Aldım ikonu , çantama koydum.
Haydi şimdi havaalanına gidiyoruz " dedi..
Peki dedim , " Eşimin cenazesi nasıl gelecek ?.."
" Sen onu düşünme " diye yanıtladı sorumu ve devam etti: " Anne bana emanet... Bu işler biraz fazla sürer , ama sakın merak etme... En kısa zamanda anneyi İzmir'e göndereceğim..."
Arabasına bindik , elinde bir paket , yolluk hazırlamış , suyundan ekmeğine varıncaya kadar herşey var... Çekindiğimi anlayınca , ısrar etti :
" Bak bu saate kadar hiçbir şey yemedin... Bunları mutlaka ye.."
Bir de ilaç verdi , " bunu da 6 saatte bir içersiniz . Sizi rahatlatır..."
Manolis ve eşi uçak kalkıncaya kadar bekledi . Beni uğurladılar. Uçakta yalnız kalınca " 45 yıllık karını ellerin elinde nasıl bıraktın " diye başladım içten içe ağlamaya...
Atina'ya geldik . Kapıda bir Mercedes , yanında bir şoför , elinde " Mr. Baradan " yazılı bir levha... Dediği otele girer girmez telefonum olduğunu anons ettiler , danışmaya gittim...
" Abi ben Manolis , rahat geldin mi.. Ağlama bak , sakın ola ki otelde yememezlik içmemezlik etme... Saatte bir arayacağım seni... İlacını içtin mi ? "
Gece yatmadan önce , saat 01.00'de bir telefon daha... " Abi hapı içersen sakın içki içme..."
Ertesi sabah 09.00'da araba geldi... Beni aldı , Atina Havaalanına vardık . İçeri girer girmez , yine telefon anonsu..
" Alo abi ben Manolis , nasılsın , iyi misin . Hiç üzülme , anneye otopsi yapıldı en yakın zamanda göndereceğiz.."
Bu arada Hüseyin Aslan , Hakan Tartan , Dışişleri Bakanlığı devreye girmiş.. Hakikaten bürokrası uzun iş... Geldik İstanbul'a...
Havaalanına iner inmez , " Sayın Hüseyin Baradan , danışmaya gelmeniz rica olunur " diye bir anons... Gittim yine Manolis...
" Abi Manolis , geldin değil mi , şimdi rahatladım oh... İlacını içtin mi..."
Bu arada iki kez Hüseyin Aslan'ı üç kez de oğlumu aramış " merak etmeyin baba az sonra uçakla geliyor" diye...
İzmir'e gelince beni Ege Koop Genel Başkanı Hüseyin Aslan ile İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina karşıladı....
Büroya gelince , Manolis'i aradım... Bana söylediği tek şey ; " Anneyi düşünme , cenaze pazar günü geliyor " oldu.
Pazar günü cenazeyi almaya gittiğimizde şaşkınlıktan dona kaldık... Manolis cenazeyi gelin gibi süslemişti . Gözyaşlarımı tutamadım...
Ertesi gün Hocazade Camii'nde yapılan dini törenden sonra Hayriyemi toprağa verdik... Onca kalabalığa karşın beni en çok duygulandıran, tam tören saatinde Manolis'in cep telefonundan araması oldu:
" Abi üzülme sakın ha, ağlamayasın... Çok kalabalık var değil mi ?.. İnsanın sevilmesi kadar güzel bir şey yok . Ben her zaman yanındayım artık.."
Eşimi defnettikten sonra Manolis'i aradım telefonla... " Sevgili dostum... En acı günümde yanımda oldun... Söyle bana , senin için ne yapabilirim ? "
Tek birşey söyledi Manolis , " Bunları düşünme , beni kardeşinin yerine koy bu bana yeter . Ama ille de birşey yapmak istiyorsan , İzmir'in methini çok duydum , hele Kordon'u pek güzelmiş... İkinci balayımı İzmir'de geçireceğim. Bana rakıyla balık ısmarlarsın , ödeşiriz..."
Gördüğün gibi Hürolcuğum ; yardımseverlik , ne dil , ne din , ne ırk hiçbir şey dinlemiyor . İnsanlık başka bir olay... Biliyor musun , oradan buraya cenaze masrafları 6000 dolar... Uçak , yol , otel paraları bunun dışında... Söyle Allahaşkına , böyle bir iyiliği bugün kim yapar ?...
Bu yaşadıklarımdan sonra , Yunan Başkonsolosluğu'na , Yunan Dışişleri Bakanlığına , Kültür Bakanlığı'na , Girit Valisi'ne , Girit Belediye Başkanı'na birer mektup yazdım .
Dedim ki :
" Sizin işte böyle bir vatandaşınız var , onunla gurur duyun..."
Acıyla dostluğu birarada yaşamak nasıl birşey bilir misin Hürol... İşte ben bunu ilk kez gördüğüm bir insanla o kadar yoğun yaşadım ki...
İnsanlığını kaybetmiş bu kadar puştun içinde yaşarken , böyle şeyler bana çok ama çok ağır geliyor...

22 Nisan 2020 Çarşamba

              Bu sıkıntılı günlerde tüketebileceğiniz filmler



  • Curly Sue (1991) – comedy drama film
  •  Miracle On 34th Street (1947 and 1994) – family drama film
  •  Young Sherlock Holmes (1985) – mistery adventure film
  •  All I Want For Christmas (1991) – romantic comedy film
  •  Hook (1991)- fantasy adventure film
  •  Home Alone (1990)- family comedy film
  • Elf (2003)- family comedy film
  •  How The Grinch Stole Christmas (2000)- fantasy, comedy, family film
  •  When Santa Fell To Earth (2011)- fantasy, comedy, family film
  •  Christmas Story (Joulutarina 2007)- melodrama, comedy, drama film
  •  Love Actually (2003)- melodrama, romantic film
  •  Sleepless In Seattle (1993)- drama, melodrama, comedy
  •  The Family Stone (2005)- drama, melodrama, comedy
  •  Borrowed Hearts (1997)- fantasy, drama, melodrama
  •  The Polar Express (2004)- cartoon, fantasy film
  •  A Christmas Carol (2009)- cartoon, drama, fantasy film
  •  Olaf’s Frozen Adventure (2017)- cartoom, fantasy, adventure
  •  Harry Potter (all parts)- fantasy, adventure, family film
  • Little Women (1994) – family drama film
Aklı olanla ve ruh sağlığını önemseyen twitter'a girmez!

KABULLENMEK VE ÖZÜMSEMEK

Biz ne dersek diyelim, ne yaparsak yapalım doğal ve sosyal seleksiyon Allah’ın yeryüzünde hükmünü icra etmeye devam ediyor.
Covis-19’dan bahsediyorum. Günlerdir pür dikkat, başta sosyal-medya olmak üzere televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda bu musibetten nasıl korunacağımıza dair ukala ve ulemanın dediklerini dinliyor, adeta her söylediklerini fetva yahut ferman kabul ediyoruz… Nafile!
Bir kere insan türü yeryüzünde değilken, hatta ondan yüzbinlerce yıl önce virüsler vardı. Biz onlarla savaşarak büyüdük ve bugüne geldik. Yani virüsleri dünyadan yok etmek, olsa olsa bir peri masalında olur ve biz bunu artık bilmeli ve onlarla birlikte yaşamaya -alışmalıyız demiyorum- çalışmalıyız.
Nasıl?
Doğal ve sosyal seçilim devam edecektir ve bunu durdurmak her türlü nesnenin eskimesini durdurmak kadar imkânsızdır. Korona virüs buna iyi bir örnek teşkil etmektedir.
Sağlıklı beslenip, düzenli uyuyan, spor yapan, stresten uzak durup sağlığına dikkat eden yani immün sistemini güçlü tutan bireyler bu yaşam tarzı sayesinden hayatta kalma olasılıklarını güçlendireceklerdir. Açık yazmak gerekirse bunları yapabilecek refah içindeki ekonomik güce sahip insanlar doğal seleksiyon gereği bir üst levele atlayacaklar, -şanslı olanlar hariç- benim gibi bunun aksine bir yaşam sürenlerse ve hiç olmazsa kendini korumazlarsa “game over” diyeceklerdir!
Pekiyi, sosyal seleksiyon bunun neresinde?
Şurasında: Virüs vakasının gerçeğini merak edip doğru bilgilerle kendini donatmazsan, çok temel ve basit hijyen kurallarını uygulamazsan, sosyal mesafeyi korumazsan yani akıllı, mantıklı ve düşünceli olmazsan -bir primat gibi hızlı ve hareketli de olsan- elenirsin! Hiçbir şey yapmasak bile atalarımızın binlerce yıldır biriktirip bize miras bıraktığı “bilgi”ye sahip çıkıp ondan istifade edelim.

10 Mart 2020 Salı

KORONA'NIN MARİFETİ

 "Birçok insan dramdan besleniyor. İnsanlar gerçekte doğru olmayan bir konuda yapmacık bir tavır takınmaktan hoşlanıyorlar. Ve bu konuda doğru olmayan şeyler var. Ama çok dram var. Ve bilirsiniz işte,  insanlar her ne kadar dram sevmediklerini söyleseler de dramı seviyorlar. Seviyorlar, aksi halde hayatlarında dram olmazdı, dramı terk ederlerdi, dramdan uzaklaşırlardı. Ama onlar dramı seviyorlar, onlar dramdan besleniyorlar..."

İnsanların bir bölümü mutlu olmak yerine mutsuz olmayı tercih ediyorlar ve bunları da bi Virüs gibi etrafa yaymaya çalışıyorlar demeye getiriyor..

Artık felaket tellallığını bırakıp, güzel şeylere odaklanmanın zamanı da geldi ve geçiyor...
Bir an için Felaket senaryolarının HEPSİNİN doğru olduğunu kabul edelim...Yapacağımız bir şey mi var??? Başkalarını da mutsuz ve korku çemberine almaktan gayri.. Annemin "evladım , mahsuben üzülme, şayet olursa o zaman üzülürsün " dediği gibi...

Pozitif olalım yeter, kaybedecek bir şeyimiz olmaz, tam tersine huzurlu olmak gibi bir kazancımız olur...

22 Mart 2016 Salı

VE BEN

 Bu hayatta başına gelebilecek her şeye rağmen inandığı şeyi

 söylemekten vazgeçmemenin, yanlış bulduklarına karşı


 direnmenin,

 düzene karşı çıkmanın, bir gün olunabilecekse ‘o insan’ olmanın

 bir

 hayatı hayat yapacağını anladım.

..
 Bir hayatı hayat yapacak şey inandığın şeyi özgürce


 söyleyebilmekti...



30 Nisan 2014 Çarşamba

REKABET

Fenerbahçe-Galatasaray rekabetindeki en önemli Branş hangisidir diye sorulsa herkesin vereceği cevap Futbol olur...
Ancak Futbolda yakın geçmişte Beşiktaş ve Bursaspor gibi takımların da Şampiyonuğu görülmüştür ..Ancak 2 Branş vardır ki başka hiç bir takım bu ikilini,n arasına girememiştir... Yüzme ve Kürek branşlarında bu 2 klüp çok uzun yıllardır ilk 2 sırayı kimseye vermemişlerdir...

Sapanca'da yapılan bu seneki Türkiye Şampiyonasında da Fenerbahçe hem Erkekler hem de Kadınlarda Şampiyon olmuş ve Şampiyonluklarını Fenerbahçe Stadında taraftarlarla birlikte kutlamışlardır..,

FENERBAHCE A2 FUTBOL TAKIMI TC SAMPIYONU OLDU

Fenerbahçe A Takımından sonra Fenerbahçe A2 Futbol takımı da Türkiye Şampiyonu oldu...Amatör Branşlara ve Alt Yapılara gösterilen ihtimam ve yatırmlar netice vermeye devam ediyor...
Fenerbahçe Futbol Alt Yapı Şubesinin başarılarının devamı Ülke sporuna da kaynak açısından yararlı olacaktır..

ŞAMPİYON FENERBAHÇE

Simon Kuper'in "Futbol asla sadece Futbol değildir" kitabının adıyla başlayan güzel bir yazı...Bir dostumdan geldi, kimin yazdığı belli değil ama sadece Fenerlilere değil çok daha geniş bir kesime hitap ettiği için paylaşmaya değer buldum...

" HEPİMİZ ŞAMPİYON OLDUK !!!

Futbol sadece futbol değildir.

Fenerbahçe de Fenerbahçe değildir.

Bugün sadece Fenerbahçe şampiyon olmadı.

Bugün sadece Fenerbahçe'nin ligdeki rakipleri şampiyonluğu kaybetmedi.

Mesele çok daha derinde...

Bakınız 2 Temmuz'da Cemaat'in polislerinin operasyonuyla, Cemaatçi savcıların iddialarıyla, Cemaatçi hakimlerin kararlarıyla Aziz Yıldırım hapse atıldı.

Aziz Yıldırım bertaraf edilecek, Fenerbahçe sahipsiz kalacak, bir Cumhuriyet kurumu daha yıkılacaktı.

Ama olmadı.

Aziz Yıldırım tırnaklarıyla Fenerbahçe'ye tutundu, Fenerbahçe de ona.

Bugün Cemaat kaybetti.

Ses kayıtları dışarı sızdı.

Cemaate yol veren Başbakan, kongrede Yıldırım'ın karşısına bu kez Mehmet Ali Aydınlar'ı çıkardı. Aydınlar AKP adına Fenerbahçe'ye talip oldu.

Beceremedi.

Bugün Fenerbahçe'nin şampiyonluğuyla AKP, Erdoğan ve onun rejimi kaybetti.

Polis, her maçta Fenerbahçe stadında provokasyon yaptı, şiddeti kışkırttı.

Öyle ki tarihte görülmemiş şekilde Saraçoğlu Stadı'na gaz bombasıyla girdi. Fenerbahçeli taraftarlarla saatlerce çatıştı. Fenerbahçe'nin sahasını haftalarca kapattırdı.

Bugün Fenerbahçe'nin şampiyonluğuyla polis devleti kaybetti.

Sadece o kadar mı?

Bugün AKP'nin ve eski metresi Cemaat'in düzeninin bu topraklarda dikiş tutmayacağı görüldü.

Gazla, copla, sahte delille, Cemaatçi savcı ve hakimle, Alo Mehmet Ali'li aparatlarla bir yere kadar.

Bugün bu toprakların birikiminin, inadının hepsinin üstünde olduğu görüldü.

Bugün kim mi şampiyon oldu?

Bugün "Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe yıkılmaz" marşı şampiyon oldu.

Bugün tribünlerde o marşı söyleyerek ağlayan Ali İsmail'in annesi şampiyon oldu.

Bugün Hasdal'da Hadımköy'de Mamak'ta Silivri'de hangi takımdan olursa olsun Fenerbahçe formalarını üstlerine geçiren Balyoz sanıklarının direnişi şampiyon oldu.

Bugün "adalete Fener yak" diye yürüyen yüzbinler şampiyon oldu.

1 Mayıs'ta, Gezi direnişinde her takımın formasıyla "İstanbul United Pursuit
Hepimiz Şampiyon olduk..." diye yürüyenler şampiyon oldu.

İktidara, Cemaat'e eyvallah demeyen aydınlar, yazarlar, gazeteciler şampiyon oldu.

Bugün birkaç gün önce Şükrü Saraçoğlu'nun ortasına imzası atılan, Anıtkabir'de sarı lacivertlileri karşılayan Mustafa Kemal Atatürk şampiyon oldu.

Bugün kibire, sahtekarlığa, kumpasçılığa karşı mücadele, direniş ve inat şampiyon oldu.

Kısacası Fenerbahçe şampiyon olunca hepimiz şampiyon olduk..."

FENERBAHÇE

Takımımızın, dün oynadığı Çaykur Rizespor maçı sonrası Bağdat Caddesi’nde bulunan GS Store Mağazası’nda yaşanan olaylar ve gelişmeler, dün gece itibariyle tarafımızdan dikkatle takip edilmektedir.Öncelikle mezkur olaylardan dolayı Galatasaray camiasına ve ilgililere, geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz.Bununla birlikte; yaşanan olayların, spor fanatizmine bağlı olarak Fenerbahçe taraftarları tarafından gerçekleştirildiği yönündeki aceleci, kamuoyunu yanlış yönlendiren yorum ve değerlendirilmelerden kaçınılması gerekliliğinin, kurumsal ciddiyetin bir sonucu olduğu kanaatindeyiz.

Bu konuda, Emniyet Müdürlüğü’nün çalışmalarını yakından takip eden Kulüp yetkililerimize iletildiği üzere; olaylar, hırsızlık vakası ile başlamış olup, 20 kişi gözaltına alınmış, gözaltına alınan kişilerden 5’inin hırsızlık ve çeşitli suçlardan sabıkası olduğu saptanarak, bu kişiler Kartal Adliyesi’ne sevk edilmişlerdir.

Emniyet Yetkililerince Kulübümüze ulaşan bilgi doğrultusunda; GS Store’u soyan şahısların Kartal’da bulunan evlerine yapılan baskında, 400 adet lisanslı GS Store ürünü ele geçirilmiştir.

Nitekim, hırsızlık amacına yönelik olarak başlatılan ve tipik bir adli vaka şeklinde gerçekleşen bu olayın; Galatasaray Kulübü tarafından tüm Fenerbahçe taraftarı ve camiasına mal edilemeyeceğini ve bu durumu, iki kulüp ilişkilerine zarar verir nitelikle bulduğumuzu, kamuoyuna saygıyla duyururuz.

FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜ

5 Kasım 2013 Salı

FENERBAHÇE

Doğma büyüme Göztepeliyim.
Fenerbahçeli olsam...
Başkan adayım Aziz Yıldırım olur.
Oy’umu tereddütsüz ona veririm.

Üç sebebi var.

Şike davası, müstakil bir dava değil aslında... Zamanlama itibariyle, paralel davalar zincirinin, Balyoz, Ergenekon, Odatv, askeri casusluk davalarının bir parçası... Hatta, savcıları bile ortak.

Bir...
Balyoz, Ergenekon gibi davaların hukuki değil, siyasi olduğunu düşünüyorsanız... Yani, sahte delillere, sahte tanıklara dayandığını, somut belge olmadığını düşünüyorsanız... Savunma makamının dikkate alınmadığını düşünüyorsanız... Medyanın kendini mahkeme yerine koyduğunu, henüz karar verilmeden, kararı yönlendirmek için asılsız, kasıtlı manşetler atıldığını düşünüyorsanız... Şike davası da birebir böyle oldu. Balyoz, Ergenekon gibi davalara inanmıyorsanız, şike davasına da inanmıyor olmanız gerekir.
Şike davasında da adaletli karar verilmediğini, siyasi karar verildiğini düşünüyor olmanız gerekir. Bu durumda, Aziz Yıldırım’ın sonuna kadar desteklenmesi gerekir.

İki...
Balyoz, Ergenekon gibi davaların siyasi değil, hukuki olduğunu düşünüyorsanız... Bazı oluşumların hükümeti hedef aldığını... Dışardan etkilerle hükümetin düşürülmeye çalışıldığını düşünüyorsanız... Hükümete karşı olan bazı unsurların, hükümete karşı güçbirliği yaptığını düşünüyorsanız... Şike davası da birebir böyle oldu. Hedef, Aziz Yıldırım’dı. Gelmiş geçmiş onca yönetim varken, onca kulüp varken, onca federasyon varken, sadece Aziz Yıldırım hedef alındı.
80 senelik futbol tarihimizde, şike iddiasına maruz kalan sanki bi tek Aziz Yıldırım’mış gibi bir hava estirildi. Aziz Yıldırım’a karşı bazı unsurlar, fırsat bu fırsat Aziz Yıldırım’ı devirmek için güçbirliği yaptı. Yani... Balyoz, Ergenekon gibi davalara inanıyorsanız, hükümetin arkasında durduğunuz gibi, Aziz Yıldırım’ın da arkasında durmanız gerekir. Çünkü, hükümet mağdursa, aynı gerekçelerle Aziz Yıldırım da mağdur.

Üç...
Şike davasında Yargıtay kararı belirleyici olacak ama... Fenerbahçe kongresi de “manevi Yargıtay”dır. Aziz Yıldırım’ın aleyhinde oy kullanmak, bir anlamda, şike davasındaki iddiaların teyididir. Aleyhinde oy kullanmak, Aziz Yıldırım’ın mahkumiyeti anlamına gelir. Hem Aziz Yıldırım suçlu, hem Fenerbahçe temiz diyemezsin. Aziz Yıldırım hakkında vereceğin oy, kulübünü bağlar.

Fenerbahçeli olsam...
Kişisel olarak sevip sevmememin önemi yok; bu iş bitmeden, Aziz Yıldırım’dan vazgeçmem.

Yılmaz Özdil...


Yılmaz Özdil'in yazısını okuduktan sonra Fenerbahçe kongresinin ilk gününü izledim TV.den..
Bazı konularda tenkit ettiğim Aziz Yıldırım ben de yeni bir memnuniyet , M.Ali Aydınlar ise tam bir düş kırıklığı yarattı.. Aziz Yıldırım gayet neşeli ve olumlu , M. Ali Aydınlar ise çok gergin ve olumsuzdu... Bir tanesi özetle yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır mesajını verirken, diğeri hiç bir proje ortaya koymadam sadece Aziz Yıldırım a yüklenerek mesajlar vermeye çalıştı..
Şimdiye kadar ki görüşüm Aziz Yıldırım'ın aday olmaması ve yönetimi bırakması yönündeydi.. Ancak M.Ali Aydınlar beyin vizyonunu, gelecekteki projelerini (??!!) ve vücut dilini gördükten sonra Aziz Bey iyi ki aday olmuş diyorum..
Yarınki oylamada Aziz Beyin rahatlıkla kazanacağını tahmin ediyorum..
Gönlümdeki müstakbel Fenerbahçe Başkanının ise ( tabii ki Ali Koç ) iyi bir zamanlamayla kendini daha ilerilere saklaması da memnun olduğum hususlardan biri oldu...
KONGRENİN İLK GÜNÜNÜN KISA BİR ÖZETİ: 
Yıllarca önce rakı kokulu Kongre salonlarında yapılan Kongrelerden, bugün Fenerbahçenin sahibi olduğu Avrupanın en mükemmel kapalı spor salonlarından birine terfi etmemizdi...
Teşekkürler Aziz Yıldırım...

Sinan..