Sayfalar

27 Eylül 2012 Perşembe

NEŞET ERTAŞ USTANIN ARDINDAN

Evet, çoğu insan için o “Bozkırın Tezenesiydi” ama bana sorarsanız Neşet Ertaş’ı bütünleyen esas özelliği onun Anadolu’nun “Son Abdalı” olmasıdır. Neşet Ertaş, ta Selçuklulardan, Anadolu Beyliklerinden, Osmanlı’dan ve nihayet Cumhuriyetten beri saraylara, köşklere, sahilhanelere yakın olan konformist sanatçılardan olmamış, onların retoriğini daima reddetmiş, kökenleri Kalenderiliğe, Vefailiğe, Haydariliğe uzanan non-konformist akımın sesi, sanatçısı olmuştur.

Bu yüzdendir ki Neşet Ertaş “devlet sanatçılığını” geri çevirmiş, bu yüzdendir ki Kırşehir’i, Ankara’yı, İzmir’i kendine mekân tutmuştur. 2000’li yıllarda Neşet Ertaş kendisini “yükselen trend” yapan “asilci”, “seçkinci” çakma burjuvaziye Abdal kimliği kâmilliği ile yalnızca gülümsemiştir.
Onu yıllar boyu dinleyenler bizatihi “halk”ın kendisidir. Zamansız yağan yağmurda içi kararan çiftçi, başlık parası için Almanya’ya giden yiğit civan, hiçbir zaman yamasız çorap giyemeyen inşaat amelesi, yılda bir defa, o da bayram arifesinde bit pazarından ayakkabı alabilen devlet kapısındaki odacıdır.

Neşet Ertaş, asaleti siyah ya da beyazda arayan zihniyeti reddeder. Çünkü itikadı, tekdüzeliği ölüm sayar! Onun rengi alacalar, bulacalar, cangıllardır; çünkü hayat bundadır.

Dikkatli dinleyin: Neşet Ertaş’ın müziğinde mücerret bir karamsarlık değil, karanlığın sonundaki ışık vardır. Bu, derlediği bozlaklarda bile böyledir. Neşeli oyun havasına kederi, kederli uzun havasına mutluluğu gizleyebilecek kadar da diyalektiği içselleştirmiş bir Abdaldır.

Neşet Ertaş Anadolu’ydu, Anadolu da Neşet Ertaş’tı. “Son Abdal”ın kaybıyla Anadolu’muzdan da bir parçayı yitirdik.

Nurlar içinde yat, güzel ve kâmil insan.


Ö.T

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder