Sayfalar

21 Nisan 2012 Cumartesi

İNSAN HEM İYİ FENERLİ HEM DE İYİ GALATASARAYLI OLABİLİR Mİ?


Halk arasında çok bahsi geçen bir laf vardır İyi Fenerli veya İyi Galatasaraylı şeklinde. Hep merak etmişimdir, İYİ olmanın kıstası nedir diye? Acaba aynı zamanda hem İyi Fenerli hem de İyi Galatasaraylı olunabilir mi? Aşağıdaki yazıyı okuduğunuzda bir karara varacağınızı sanıyorum.
Yıl 1950, Eylül ayının bir Cumartesi günü. Orta yaşlı hanım oğlunu elinden tutmuş bezik oynamak için arkadaşının evine gidiyor. Küçük oğlanın üstünde Mayer mağazasından yeni alınmış Galatasaray Lisesi daha doğrusu İlkokulunun forması. Göğsü armalı lacivert ceket, gri kısa pantolon, uzun konçlu çoraplar ve üstü sarı kırmızı şeritli bir kep. Kep ve ayakkabı hariç diğerleri mağazadaki en ufak bedenden seçilmiş olmalarına rağmen küçük oğlana hala büyük geliyor. Ceketin kolları neredeyse ellerini örtecek. Beli darlaştırılmış olmasına rağmen kısa pantolon oğlanın sıska bacaklarını etrafında nerdeyse bir çuval gibi duruyor. Ama cin bakışlı, sevimli çocuk bunları giymekten dolayı çok da mutlu görünüyor..
Teşvikiye de bir apartmana geliyor ana-oğul. Kapı bir hanım tarafından açılıyor. Çocuk merakla etrafa bakınıyor, yüksek duvarlarla çevrili uzun bir koridor, koridorun sonundan beyaz saçlı bir adam kendilerine doğru geliyor. Yaklaşıp, çocuğu ve üstündeki formayı görünce gözlerinin içi parlıyor.
"Merhaba küçük Galatasaraylı" diye selamlıyor.
Küçük oğlan önce mahcup bir şekilde önüne bakıyor sonra kafasını kaldırıp cevaplıyor.
"Ben Fenerliyim. "
Beyaz saçlı adamın her ne kadar belli etmese de canı sıkılıyor.
Büyükler Bezik oynarken küçük oğlan camdan aşağısını seyrediyor. Tam karşıda, uzun yıllar sonra, önce babasını sonra annesini yolcu edeceği Teşvikiye Camii ve geniş avlusu, yoldan geçen tek tük araba ve Maçka -Taksim, Maçka-Eminönü tramvayları. Çocukluğun masumiyetiyle saatlerce oyalanıyor onlarla. Büyüklerin oyunu bitip gitme vakti gelince beyaz saçlı adam küçük oğlanın başını okşuyor ve
"Güle güle küçük Galatasaraylı" diyor.
Oğlan bu sefere gözlerini yere indirmeden ve direk olarak beyaz saçlı adamın gözlerinin içine bakıyor ve
"Ben Fenerliyim" diye ısrar ediyor.
Beyaz saçlı adam bu sefer tevekkülle cevaplıyor.
"Peki, anladım, ne yapalım öyle olsun. "
Aşağı indiklerinde çocuk annesine soruyor
"Anne ben Fenerliyim, değil mi?"
Annesi oğlanın içini rahatlatıyor.
"Tabii ki Fenerlisin oğlum."

Küçük oğlan yıllar içinde bu iki sevgi ile birlikte büyüyor. Bir tanesi taraftarı olduğu Spor Kulübü Fenerbahçe'ye olan sevgisi ki sosyologlarca bu coşku ve tutku şeklinde de ifade edilebiliyor. Diğeri mensubu olduğu Galatasaray Lisesine ve yedi yaşından itibaren kader birliği yaptığı kardeş kadar yakın arkadaşlarına karşı olan sevgisi. Büyüdükçe bu iki sevgiyi güzel bir şekilde harmanlamayı beceriyor küçük oğlan. Spor kurumu ile Eğitim kurumunu birbirine karıştırmamaya gayret ediyor tüm hayatı boyunca.
Okuldan mezun olduğu zaman otomatik olarak elde ettiği Galatasaray Spor Kulübü üyeliği hakkını kullanmıyor, bir Fenerbahçe taraftarının Galatasaray Spor Kulübüne üye olmasını etik bulmuyor. Aynı şekilde yıllar sonra kendisine Fenerbahçe Kulübü üyeliği de teklif edildiğinde, buna da sıcak bakmayıp onu da kabul etmiyor.

Şimdi yazının başındaki soruya gelelim. Aynı zamanda hem İyi Fenerli hem de İyi Galatasaraylı olunabilir mi sorusuna. Yukarıdaki yazılanlar ışığında buna siz karar verin Ama bence bu küçük çocuk bu işi halletmiş gibi görünüyor.

Şimdi soracaksınız, bu beyaz saçlı adamla küçük oğlanın hikâyesini nereden duydun diye. Bana bu hikâyeyi annem anlatmıştı, o sıska bacaklı, cin bakışlı, sevimli küçük oğlan bendim. Peki, o beyaz saçlı adam kimdi? Herkesin tanıdığı ve özellikle okulluların kalbinde özel bir yeri olan bir isim. Okul sıralarında iken birkaç arkadaşıyla beraber Galatasaray Spor Kulübünü yaratan kişi, ALİ SAMİ YEN beyefendi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder