Sayfalar

25 Mart 2012 Pazar

GÜNÜN HiKAYESi

                       KAYBETTİĞİMİZ DEĞERLERDEN

Nazım Hikayesi deyince yanlış anlaşılmasın Nazım Hikmet hikayesi değil bu. Burada sözü edilen Nazım 1890'larda Mersin valiliği yapan Nazım Paşadır. Osmanlı Devlet geleneğinin tersine biraz dik başlı bir adamdır bu Nazım Paşa. Mevlevi yani Mevlana mürididir. Ama aynı zamanda da ulusalcıdır. Anti Emperyalisttir. Özellikle bu yıllarda iyice abaran ve yabancılara (özellikle de Alman Fransız ve İngilizlere) büyük ayrıcalıklar tanıyan uygulama ve kanunlara büyük tepkisi vardır. Osmanlı topraklarında yaşayan bir İngiliz'in ya da Fransız'ın Osmanlı yasalarına değil de İngiliz ya da Fransız yasalarına tabi olmasını bir türlü kabullenememektedir. İşte bu Mevlevi şairlerinden Nazım Paşa'nın Mersin valiliği sırasında bu kentte yaşayan bir İngiliz -ki kendisi bir lord'dur- pazardan aldığı zerzavatı taşıyan (10-12 yaşlarındaki) küfeci çocukla para konusunda tartışmaya girer. Bir küfeci çocuğun isteyeceği para ne olabilir? O günün Osmanlı İmparatorluğunda yaşayan 10-12 yaşında küfeci bir çocuğun ufku nereye kadar gidebilir ki? İstediği para lordun belki de içtiği tek bir puronun maliyeti değildir. Koskoca bir lord bu üç kuruş para için çocukla tartışır. Laf uzar... Sonunda lord efendi bastonunu kaldırır çocuğun kafasına vurur. Çocuk düşer ölür. O yıllarda böylesi bir olayın ne önemi olabilir ki... İstanbul'da padişahlık yapan II. Abdülhamid gücü Türklere yeten, arkasına emperyalistleri alan kimseye ses çıkartamayan ama Türk gazeteci ve yazar takımına (mesela Namık Kemal'e) kan kusturan dışarda kedi içerde kaplan bir adamdır. Bu nedenle de çocuğu öldüren lord nasıl olsa herhangi bir ceza almayacak, hatta belki de lord'a hakaret ettiği gibi bir gerekçe ile ölen çocuk suçlu bulunacaktır. Evdeki hesap çarşıya uymaz. Hesaba katılmayan bir faktör vardır Mersin'de. Olay olur olmaz lordu tutuklar. Ne önemi var ki, diye düşünür herkes... Nasıl olsa İngiltere'nin İstanbul Büyükelçiliği Abdülhamid'i sıkıştıracak ve lordun en fazla bir iki gün içerisinde serbest kalmasını sağlayacaktır. Bunu Nazım Paşa da bilmektedir. Bu nedenle de alel acele bir mahkeme heyeti kurar. Lordun savunması için bir avukat bile tayin eder. Haksız bir yargılama olmaması için gereken herşey yapılır. Hakça adil bir yargılama olur ve lord idama mahkum edilir. Yine alel acele idamı onaylar, cellat ayarlanır ve lord aynı günün gecesi sabaha karşı asılır. Olay üzerine burnundan soluyan İngiliz Büyükelçisi limanda demirlemiş olan İngiliz Donanmasının Mersin'i topa tutmasını bile talep eder ancak Nazım Paşa kentte yaşayan ingiliz vatandaşlarının kenti terketmesini yasaklayınca kenti topa tutma tehditi boşa gider. İntikamı alınsa bile can veren minik yavru ölür. Lord efendi de verdiği kelle ile kalır. "Şanlı tarihimizde" örneği zor bulunan (yine de arada sırada çıkan) şerefli devlet adamının en iyi örneklerinden birisidir Nazım Paşa ve bu olaydan yaklaşık on yıl sonra Selanik'te doğan Nazım Hikmet Ran'ın baba tarafından dedesidir.(Kaynak: Rady Fish "Nazım'ın Çilesi" adlı belgesel romandan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder